Bourdieucu Yaklaşımla 1990 Sonrası Türkiye Sinemasında “Özerkleşen” Sanat Alanı
Aylin Sayın
MSGSÜ, Sosyoloji Bölümü
MSGSÜ, Sosyoloji Bölümü
Pierre Bourdieu, 19. yy Fransız yazın alanını incelediği Sanatın Kuralları adlı kitabında kültürel ürünün analiz edilmesi için toplumsal gerçekliğin üç düzeyi ile bağlantılı olarak ele alınmasını önerir: İlk olarak kültürel üretim alanının iktidar alanı içindeki konumu ve zaman içindeki evrimi, ikinci olarak, sanat alanının içyapısı, nesnel ilişkilerin ve konumların yapısı, son olarak da, bu alandaki eyleyicilerin (yönetmenlerin ve seyircilerin) habitusları1 ele alınmalıdır. Bourdieu sosyolojisi Marksizm’in sınıf ve sermaye kavramlarını kullanarak; sermayeyi sadece ekonomik değil türlerine ayırarak özneyi habitusu üzerinden işin içine dahil ederek toplumsal yapıyı “alanlar” üzerinden tarif eder ve günümüzde Marksistlerin dert ettiği meselelere –işçi sınıfı kültürü, beğeni farklılıklarının sınıfsal farklılıkları meşrulaştırması, tüketim kültürü, bürokrasi ve devletin iktidar yapısı gibi- özellikle Fransız toplumu üzerinden yaptığı istatiksel ve teorik analizlerle katkı koyar.
Bourdieu’nün yukarıda bahsedilen yönteminden yola çıkarak bu sempozyumda doksanlar Türk sinemasında ortaya çıkan “özerk alanı” değerlendirmeyi amaçlamaktayım. Özerk alandan kastım kültürel sermaye açısından zengin, ekonomik sermaye açısından fakir sanat sinemasının ticari sinema yapma koşullarından özgürleşmesi ve yeni bir alan oluşturmasıdır. Bu alan nasıl ve neden bu dönemde ortaya çıkmıştır? Alanın eyleyicilerinin habituslarında bir ortaklaşmadan söz edilebilir mi? Özerk alanın eyleyicileri ticari alanın eyleyicilerinden hangi farklı eğilimle ayrılırlar? Özerk alanda üretilen filmler tematik ve biçimsel olarak nasıl ortaklaşır?
Doksanlı yılların ortasında “yeni kuşak” diyebileceğimiz sinemacılar Yeşilçam sinemasının yapısını altüst eden, seksenlerin değiştiremediği süregelen film yapma koşullarını değiştirerek –sinema alanında varolan kanaatleri aşarak ya da Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün deyişiyle doksayı (önceki varsayımlarla düşünmek) kırarak- kendilerine yeni bir alan açmış ve özerkleşmişlerdir. Sanat sinemasının ortaya çıkmasının diğer bir deyişle özerkleşmesinin temeli gişe kaygısından kopuştur. Yılmaz Güney sinemasından sonra kazanılan ilk özerkliktir bu. Yılmaz Güney sinemasının izlenirliğine henüz ulaşılmamıştır ama gişe kaygısı da taşımaz bu alanın sinemacıları; daha doğrusu gişede iş yapma dertleri onların neyi ortaya koyacaklarını etkilemez. Dolayısıyla özerk alan sanatın sermayeden bağımsızlaşmasıyla oluşur. Yapısal bağımlılıkta (ticari sinema) ise değer, üreticinin dışındaki kriterlerce belirlenir.
Bourdieu, “alan”ları, toplumsal hayatın farklılaşma sürecinden doğan ve göreli özerkliğe sahip küçük dünyalar (mikrokozmlar) olarak görür ve sanat alanının iki türlü ayrışması olduğunu söyler: Bağımlılık (heteronomy) ve özerklik (autonomy). Benzer şekilde Türk sineması alanı yukarıda bahsedildiği üzere doksan sonrasında kendi içinde ‘ticari sinema’ ve ‘özerk sinema’ olarak iki alana ayrılmıştır. “Alan terimleriyle düşünmek bağıntısal düşünmektir.”2 Bu durumda da sinemayı bir alan olarak tarif etmek, orada var olan ilişkilerin birbirinden bağımsız olamayacağını kabul etmekle işe başlamak doksanların ortalarında ortaya çıktığını ve yeni bir alanı oluşturduğunu iddia ettiğim özerk sinemanın ne şartlarda ve nasıl ortaya çıktığını, ticari sinemadan nasıl bağımsızlaştığını anlamayı mümkün kılar.
Buradan yola çıkarak bu bildiride özerk sinema olarak tarif ettiğim sinemayı Bourdieu’nun kültürel, sosyal, simgesel ve ekonomik sermaye ayrıca habitus, doksa gibi kavramlarını kullanarak ele alacağım.
Notlar:
1. Toplumsal yapının, nesnenin öznede içselleşmiş hali, bilinçdışı algılama diyebileceğimiz; eyleyicinin toplumsal olarak kurulmuş pratik duygusudur. Habitus sosyolojide öznelciliği aşmak ama nesnelciliğe mahkûm olmamak için bir çıkış yolu sağlar. Bourdieu eylem ve yapıyı birlikte düşünmek için habitus kavramını geliştirdiğini söyler.
2. Pierre Bourdieu, Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar (İstanbul: İletişim yay, 2011), 80.