Matematik Maddi Yaşamdan Kopuk Salt Aklın Ürünü Müdür?
Engin Özkan
SDÜ, Matematik Bölümü
Engin Özkan
SDÜ, Matematik Bölümü
Matematik çalışma nesnelerini doğa(yani maddi dünya)’nın kendisinden alan ve maddi dünyanın nesneleri arasındaki nicel ilişkileri inceleyen bir disiplindir. Ancak bu tanımı kabul etmeyen ve matematiğin ele aldığı nesnelerin maddi dünyayla ilişkisinin olmadığını iddia eden matematikçilerin sayısı az değildir ve bu iddia Pisagor’dan bugüne uzanan bir tarihselliğe sahiptir. 19.yy matematiğinin en büyük matematikçilerinden sayılan Henri Poincare “bilimin yasalarının gerçek dünyayla hiçbir şekilde ilişkili olmadığını, yalnızca ilgili olgunun daha uygun ve daha “yararlı” bir tanımını oluşturmaya mahsus keyfi teamülleri temsil ettiğini” öne sürmüştü. Bu durumun en önemli nedeni olarak matematiğin doğadan aldıklarını soyutlaştırma sürecince ortaya çıkan uzmanlaşmanın diğer bir biçimde ifade edilecek olursa “işbölümünün” netlik kazanmaya başlaması olduğu söylenebilir.
Matematik çalışmaları her ne kadar bilimin ilerlemesine büyük katkılar sağlasa da kimi yapısal hatalara sahiptir. Bu hatanın temelinin doğa’nın diyalektik, çelişkilerle var olan yapısını bir kenara bırakıp onu statik, durağan bir şekilde ele alması ve formüllerle ifade etmeye çalışmasıdır. Örneğin, doğa, noktalar, noktaların oluşturduğu doğrular, doğruların oluşturduğu düzlemler, düzlemlerin oluşturduğu uzay vb. şekilde incelenmektedir. Oysa Aristoteles’in dediği gibi “doğrulardan, düzlemlerden ya da noktalardan oluşan hiçbir şey görmemekteyiz. Oysa doğrular, düzlemler ve noktalar maddi tözler olsalardı, bunlardan oluşan şeyler görmüş olmamız gerekirdi. Noktalar, doğrular ve düzlemler tanım olarak cisimden önce gelebilirler ama bu nedenletöz olarak önce gelmezler.”
Kimi matematikçilerin öne sürdüğü gibi matematik salt aklın ve soyut düşüncenin ürünü değildir. Örneğin insanoğlu on parmağı olduğu için onluk sayı sistemini kullanmıştır. Ya da ilk insan barınma ihtiyacını karşılamak amaçlı konut yapmaya başladığında ağaçların uçlarının birbirine denk gelecek biçimde kesme ihtiyaçları dik açı ve gönye kavramlarının kesfine neden oldu. Matematiğin gelişimi bütünüyle insanlığın ihtiyaçlarının sonucudur. Eğer matematiğin gerçek yaşamın bir ürünü olmadığı kabul edilseydi bugün matematik hayatın hiçbir yerinde kullanılamazdı.
Sunumda temel olarak matematiğin kendisinin maddi yaşamın bir ürünü olduğu tezi işlenecektir. Bununla beraber sayıların ve şekillerin modellenmesi olarak görülen matematiğin bir bilim olup olmadığı ve doğal olarak matematiğin yöntemine dair tartışmalar yürütülecek. Bu tartışmada matematiğin bir bilim dalı olmadığı, mantığın bir uzantısı olduğu bu nedenle doğa bilimleri açısından evrensel bir temsiliyete sahip olduğu argümanı işlenecek. Bununla beraber matematiğin kaynağını maddi doğadan almakla beraber toplum bilimlerine matematiksel yaklaşımın bir sonucu olarak ortaya çıkan zafiyet olan gerçek hayatı bir bütün olarak açıklama çabalarının kendisi irdelenecek ve gerçek ile matematiğin bilime yakınsaması arasındaki ilişki incelenecek.