Weber, Marx ve Türkiye’de Sosyal Bilimler
Fatih Yaşlı
AİBÜ, Uluslararası İlişkiler
AİBÜ, Uluslararası İlişkiler
Türkiye’de başta tarih, sosyoloji ve siyaset bilimi olmak üzere sosyal bilimler alanına hakim olan paradigma Webercilik olarak adlandırılabilir. Bu paradigma Türkiye’yi Weber’in doğu toplumlarına bakış açısı üzerinden okur ve üstelik bunun üzerinden bir takım siyasal sonuçlara ulaşır. Paradigmaya göre, Osmanlı İmparatorluğu da diğer doğu devletleri gibi patrimonyal, toprakta özel mülkiyetin olmadığı, feodal olarak görülemeyecek, tüm bunlar nedeniyle de kapitalizmin, burjuvazinin ve sivil toplumun gelişemediği, ortaya çıkamadığı bir devlettir. Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı’nın bu özelliklerini miras almış ve patrimonyal devlet anlayışı varlığını devam ettirmiştir. Burjuvazinin ve sivil toplumun olmadığı/zayıf olduğu böylesi bir modelde devlet ceberut nitelikli ve aynı zamanda da sınıflar üzeri olarak görülmektedir. Buradan politika düzlemine sıçrandığında, Türkiye’nin, devletle sivil toplum, merkezle çevre, modernleşmeci elitlerle mütedeyyin kitleler arasındaki mücadeleler üzerinden okunduğu ve buna göre taraf alındığı bir durum ortaya çıkmaktadır.
İlginç olan ise Türkiye sosyal bilimlerinde kendisini Marksist olarak adlandıran isimlerin bazılarının çalışmalarına dahi gizli bir Weberciliğin sirayet etmiş olmasıdır. Burada Marx’ın tartışmalı Asya Tipi Üretim Tarzı ve onunla bağlantılı olarak kullandığı doğu despotizmi kavramları bir çıkış noktası olarak ele alınmakta ve hem Osmanlı’da hem de Türkiye’de sınıflar üzeri, despotik bir devlet kavramsallaştırması yapılmaktadır. Böylelikle Osmanlı ve Türkiye çoğu kez kapitalist dünya sistemi içerisindeki konumu ve ilişkileri üzerinden değil, devletin sınıf bilincine sahip olup bütün sınıfları kendisine tabi kılmaya çalıştığı, burjuvazinin ve dolayısıyla da sivil toplumun zayıf kaldığı bir ülke olarak analiz edilmektedir. Bunun politik alana yansıması ise despotik devlete karşı sivil toplumun yüceltilmesi, yani sivil toplumculuk olmaktadır.
Bu çalışmada Weberci paradigma ile “ATÜT’çü Marksizm”in ortak noktaları üzerinde durulacak, sonrasında ise Osmanlı/Türkiye modernleşme tarihinin materyalist bir yazımının mümkün olup olmadığı tartışılacaktır.